25 Kasım 2009 Çarşamba

Yaşamak çok zor! - 1

Öncelikle boşa harcanak 7 dakikası olmayan bu yazıyı okumasın :D
"Yaşamak çok zor!" diye diye zorlaştırdım galiba yaşamayı. Son 1 ayda etrafımda olanlar çok kez duymuşlardır bu sözleri. Ama ne bileyim işte pamuk şeker kıvamında alışmışım galiba yaşamaya ben, üj-bej problemde havlu atıyorum hemen. İşte o zaman hiçbir şey (ya ilkokuldan beri ezberleyemedim bitişik mi ayrı mı şu "hiç-bir-şey. Şimdi orada 3 farklı kelime de olduğundan, hadi ayrı yazılıyor desem hangisi ayrı yazılıyor, bitişik desem hangisini hangisine bitiştireceğim bilememişimdir hep. Olası ihtimalleri sıralarsak: "1.hiçbirşey 2.hiç birşey 3. hiçbir şey 4.hiç bir şey" Mantıkla yola çıkarsak da hepsi bitişik olmaz göze hiç hoş gelmiyor 1 elenir. Hepsi ayrı yazılınca da bi tırt durum var ama ne olduğunu çözemedim 4 de eleniyor yani. Ya 2 ya 3 ama hangisi. %50 şansımı kullanarak biraz da içgüdülerime [bu bitişik yazılıyordu eminim] kulak vererek 3 numaralı yazım şeklini kullanacağım.) yapasım gelmiyor. Şimdi siz ne yapasın gelmiyor cümlenin başını kaçırdık diye düşünüyorsunuzdur. Ya boşa mı konuşuyorum hiçbir şey yapasım gelmiyor işte :)

Zaten hastaydım da geçen hafta. Hiç huyum değildir ama nedense doktora gidesim geldi. Doktora gitmeyi kafaya koyunca bi pazar sabahı 9da kalktım, üstümü giydim sıkı sıkı, attım kendimi dışarıya bi taksi çevirdim. Adam "Nereye abi?" dedi, kitlendim. Hiç düşünmemiştim çünkü. "Doktor'a" dedim. Çünkü doktora diye çıkmıştım evden, o doktorun hangi hastanede çalışıyor olması gerektiğini hiç düşünmemiştim. Taksici kitlendi, arkaya bir dönüşü vardı ki 'lan yine kime çattık' der gibiydi. Ben de kitlenmiştim ama, anladım ki o cevabın tek amacı vakit kazanmakmış. Adamla 3 bilemedin 5 saniye bakıştık. Ben o 5 saniyeyi çok verimsiz geçirdim, oysa ki hangi hastaneye gideceğimizi düşünmem gerekiyordu, bilinçaltım bana kocaman 5 saniye hediye etmişti ama ben paketi bile açmadan, çöpe atarcasına adamla bakıştım öylece. Çünkü adamda tuhaf bir kıroluk bi psikopatlık vardı elinde tespih falan.. Birden artık adamın sabrının tükendiğini farkettim ve "Şişli Etfal Hastanesi" dedim. Ama en ufak bir fikrim yok, galiba geçen gün biyerlerden kulağıma ilişmişti. İçim nasıl huzursuz hiç bilmediğim bir hastaneye giditorum bildiğin. Neyse gittik oraya adam beni bıraktı kapının önünde, "Acil"e girdim. Hemen sağ tarafta 5 hasta yatıyo sedyelerde serum falan bağlanmış, korktum. Bi görevliden maske istedim, sırıttı "eczaneler yolun karşısında" dedi, heryerde domuz gribi afişleri, maskeli hastalar falan derken iyice ürktüm. Buraya sağlam giren hasta çıkardı, direk topuk uçurtma kaçtım oradan. Cerrahpaşa Tıp'da okuyan arkadaşım Şükran var bilenler bilir :) İşte onu aradım, niye daha önce aklıma gelmemişti ki, sağolsun işi de yokmuş gittim hemen yanına. Artis, beyaz önlüğünü giymiş geldi yanıma, hemen acile gittik. Burası diğerine göre daha iyiydi, en azından yanımda tanıdık vardı :p Müraacat'a kayıt yaptırdıktan sonra doktorun yanına gittik, neyim olduğunu sordu bi kaç birşey dedim işte akciğer filmi istedi. Gittik filmi de çektirdik, tekrar doktorun yanına gittik. Adam tekrar neyin var diye sordu, ben anlattım işte yine; "Kuru bir öksürük var, öksürünce bronşlarım çok acıyo böyle kanıyormuş gibi oluyor. Aşırı derecede başağrım var, ağrı bazen beyinciğime vuruyor. Çök fazla burun akıntım yok ama sinüzitlerim zonkluyor. Bir de en önemlisi gözlerime bastırınca çok acıyor (Çoğu cahil arkadaşım "bastırma o zaman" gibi komik çözümlerde bulundular üzüldüm açıkcası) Adam dinledi dinledi, "Olur öyle" dedi. Olurmuş öyle, şu hapı yutunca geçecek dedi, şu gargarayı da arada yap işte. E hani niye sırtımı dinlemedi öksürürken, niye dilime bakmadı, niye fenerle gözbebeğim normal mi diye bakmadı? Doktorluk kahinlik mi ya? Doktorları sevmem, yani en azından erkek olanlarını yada yaşlı olanlarını sevmem işte itici gelirler :) Neyse çok şükür iyiyim şuan, atlattım hastalığı ama içtiğim ilaçlardan değil tamamen kendime baktığım için iyileştim.
Ben bu yazıya neye başladım ne anlattım. Ama yaşamak vallahi zor. Şimdi de yoruldum belim ağrıdı, yazasım da kaçtı, böylece olsun bari...

24 Ekim 2009 Cumartesi

Laptopum artık gülmüyor

Geçen hafta İzmir'e gittiydim işte, kamuoyu çok tepki gösterdi nedense bu gidişe ama ben orda çok eğlendim de konu o değil. Biz orda denize girdik tabii ki. Hani İzmir'e gittik de denize girmedik demiyelim dürtüsüyle onu da yaptık ama gerçekten denizi çok güzeld,. Hoş, İzmir'e geldik bunu da yapmadık demeyelim diye neler yaptık bir bilseniz :D de konu bu da değil.

Yıllardan soğuk ve sisli bir pazar günüydü İzmir'de. Denizde daha fazla vakit geçirebilmek için kalktık sabahın köründe geceden kalma gözlerle. Aynı amaç uğruna bir araya gelmiş 5 arkadaş Mordoğan adlı sabahları güneşin mor renkte doğduğuna inanıldığı bir mekana doğru arabamızla gitmekteydik. Ya dur konu bu da diil ki..

Aslında konu benim biricik Asus laptopum. Şimdi konu İzmir'den oraya nasıl gelecek bekleyin de görün :)

İşte orda tüm gün denize girdik, çok güzeldi eylendik falan filan da, İstanbul'a geldiğim günün ertesi ben bi hasta oldum ama nasıl; ağız burun dağıldı hani =) Akşam laptopumun başında oturuyor iken sıcak sıcak bi çay içeyim dedim, demez olaydım 3 gün daha hasta kalmaya razıydım hani. Kendime bol şekerli ve limonlu bir çay yaptım, bak dikkatinizi çekiyorum bol şekerli =( Neyse çayın yarısını içtim içmedim, elimin tersiyle bi çaktım bardağa, kendinden geçti bardak bi kaç damla çay sıçrattı dışarıya ama hala harmonik hareketine devam etmekte, ben panik oldum tabi düşecek diye tutmaya çalıştım. Ne dokunuyosun bırak kendi durar o, dimi? Ben bardağı tutacam diye yeltendim ama beceremedim, bardak öyle bir devrildi ki tuş takımının üzerine.. Hala gözümün önünde o ağır çekim düşüş, sanki 2 dakika sürmüş gibi...

Herneyse artık tuş takımının sağ kısmı yapış yapış durumda. Bir defa basınca tekrar eski konumuna gelmesi tuşun 10 saniye sürüyor. Laptopumdan soğudum iyice, sağlıklı iletişim kuramıyoruz. Bir kaç kez operasyona giriştim, tuşlardan bazılarını söktüm temizleyip geri taktım ama bu sefer de tuhaf sesler veriyor her basışımda. Galiba hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağız onunla. Çok üzülüyorum bu duruma.. Büyüklerimizden yardım bekliyorum.. =(

20 Haziran 2009 Cumartesi

Bugün öğrendim ki...

Aslında Tab tuşu boyundan büyük işler başarabilen çok fonksiyonel bir tuşmuş.
  • Tek başına basıldığında hepimizin de bildiği gibi bir çok obje arasında gezinmemizi sağlıyor, metin kutusu, tik kutusu gibi...


  • Fakat Tab tuşuna basınca hep soldan sağa doğru ya da yukarıdan aşayıya doğru ilerlemekteydi ve ben geriye doğru gitmek istediğimde fareyi kullanmam gerekiyordu. Bu gün öğrendim ki "Shift+Tab" tuşlarına beraber bastığımızda ise ters yönde hareket edebiliyoruz. Bunu keşfettiğimde suratımın aldığı şekli hayal edemezsiniz. Yıllardır sinir olduğum bu olayın çözümü serçe parmağımın altında ve çok da mantıklı bir yerde duruyormuş...


  • Bu keşfin üzerine birkaç konfigürasyon daha denedim ve internet tarayıcılarında en illet olduğum şeyin de çözümünün bu Tab tuşunun içinde gizli olduğunu gördüm. "Ctrl+Tab" tuşlarına da beraber bastığımızda tarayıcımızda birden fazla açtığımız tablar arasında soldan sağa doğru ilerleyebiliyormuşsunuz. (10 heceli buna benzer kelimeleri günlük konuşmamda kullanmayı pek seviyorum nedense.. =)

11 Haziran 2009 Perşembe

DONTCLICK.IT

Bir siteye girince insanın bir yerlere tıklayası gelmez mi? Ne bileyim buton olsun link olsun işe yarar bir şey görünce gidip çat diye tıklıyoruz =) Bu yıllardan beri süregelmiş bir alışkanlık. 2005 yılında bir grup üniversite öğrencisi bir web sitesinde tek bir click’e bile ihtiyacımız olmadan tüm işlerimizi halledebileceğimizi göstermek için güzel ve sıra dışı bir projeye imza atmışlar: DONTCLICK.IT

Sitede M.Ö 300 senesinde kullanılan farenin atası sayılabilecek abaküsten tutun da günümüz dokunmatik ekranlarına kadar tüm işaretçilerden bahsedilmiş. Ya da bir tıklama yerine, üzerinden farklı açılarla geçerek hatta belli bir süre üzerinde bekleyerek de bir butonun aktif olabileceği gösterilmiş. Sitede 3 bölümlük bir oyunla fare kullanabilme becerinizi de test edebiliyorsunuz (Benimkisi intermediate çıktı :) En hoşuma giden ayrıntılardan biri de şu ki; Eğer site, sizin tıklamaktan vazgeçemeyeceğiniz kanısına varırsa bir tavsiyesi oluyor: “MauseWrap” adında bir dikenli pedi farenizin tuşlarının üzerine yapıştırmanız =)



Tüm özelliklerinden bahsetmek istemiyorum, bunları sitede dolaşırken keşfetmek inanın çok eğlenceli. Her bir hamleniz, yakaladığınız her bir ayrıntı “Vay be!” dedirtiyor. Aslında bu site, insanın üzerine perçinlenmiş tıklama alışkanlığından ne kadar uzak durabileceğini de test eder nitelikte. Siteyi incelerken kendimi zor tuttum diyebilirim, çoğu zaman parmağım refleks olarak tuşlara basmak istiyordu =) Siteye giren her kullanıcının fare hareketleri kaydedildiğinden, kullanıcılar tarafından izlenip, 3. ya da 4. saniyede tıklayanlara gülünebiliyor. Dikkat edin bunlardan biri siz olmayın :D


www.dontclick.it

23 Mart 2009 Pazartesi

YTU Web Günleri


Ben internetin doğuşunu hatırlamam, 4-5 yaşlarındaymışım :) Fakat ülkemizde yaygın olarak kullanılmaya başlamadan önce tanıştım bu dünyayla. Hatta bu tanışma hep gülünç gelir bana: sınıf arkadaşımın sabit telefondan (o zamanlar öyle cep telefonları çocuğun eline düşmemiş) yönlendirmeleriyle aldığım e-posta adresinin başına "www" girerek adres çubuğuna yazmamla tanıştım internetle ! İlk başlarda tahmin edebileceğiniz gibi pek sağlıklı bir iletişim kuramadık fakat sonraları işe yarayabilecek (!) bir icat olduğu kanaatine vardım :)

Herneyse, üzerinden tam 16 sene geçmiş olacak 12 Nisan'da. Biz de Yıldız Teknik Üniversitesi Bilişim Kulübü olarak buna bir etkinlikle dikkat çekelim dedik. "Web Günleri" adı altında 25-26 Mart tarihlerinde düzenlenecek olan bu etkinlikte, Internet topluluklarından projelerde yazılım ve güvenlik süreçlerine, Internet girişimciliğinden Internet’in sanal günlüklerine, bilişimde dergiciliğe ve e-dergiye kadar çok geniş konu yelpazesinde oturumlar gerçekleştirilecek. Sizleri de Internet Haftası’na günler kala Internet üzerine sohbet etmeye, doğum günü kutlamaya YTU Oditoryum'a bekliyoruz..
Etkinliğin detaylarına buradan ulaşabilirsiniz.

6 Şubat 2009 Cuma

Google Translate - Türkçe

Geçtiğimiz günlerde Tükçe dil seçeneğini de getiren Google Translate artık 40'a yakın dil seçeneğiyle mükemmel olmasa da iyi denilebilecek bir seviyede çeviri yapabilmekte. Uzun süredir bekliyorduk bunu, fena bir çeviri yapmıyor fakat yine de bu kadar süre bekleyince insan daha da kapsamlı bir olay bekliyor di mi? :) Aslında o kadar da kötü değil. Yani günlük konuşmaları gayet güzel çevirebilmekte, fakat iş makaleyi ya da akademik bir yazıyı çevirmeye gelince biraz kafayı bulandırıyor açıkçası. Ama tahmin edersiniz ki işin içine bağlaçlar zarflar girince biz bile zorlanıyoruz :)
Bu olayın güzel kısmı çeviri yapması değil zaten bu noktaya çok takılmamak lazım. Şu an iyi kötü yığınla program ya da web sitesi var çeviri yapabilen. Google'ın yaptığı güzel iş, internette gezinirken yabancı bir site gördüğünüzde eğer isterseniz bu sitenin içeriğini farklı bir dilde karşınıza çıkarabiliyor. Çeviri algoritması mükemmele yaklaştığı zaman çokca kullanacağımız bir uygulama bence.
Bu blogun da ingilizceye çevirisini yaptırdım Google'a, beklediğimden iyi çevirdi açıkçası. Ama şuna çok sinir oldum ki "Tolga"yı 'helmet' olarak çeviriyor :) (tolga:savaşlarda başa takılan demir miğfer,başlık.) Düşününce ne bekliyoruz ki çeviricek tabi :) Blogumun ingilizceye çevirisine BURADAN ulaşabilirsiniz

3 Şubat 2009 Salı

Web 2.0 Write

Son zamanlarda facebook ile başlayan ve twitter, lastfm, friendfeed, myheritage ile devam eden web 2.0 dünyasına iyice alıştık artık. Bilgisayarla ilgilenen birkaç arkadaşımın yapmış olduğu eğlenci bir uygulamayı sizlerle de paylaşmak istedim: web2.0write

Bir metin giriyorsunuz ve yazdığınız metin web2.0 dünyasından iconlarla karşınıza geliyor.
Burayı / Şurayı tıklayarak hemen denemenizi öneririm çok hoş bi'şey.
(İpucu: Beğenmezseniz, tekrar tekrar giriş yaparak yazdığınız metnin farklı kombinasyonlarına ulaşabilirsiniz =) )

28 Ocak 2009 Çarşamba

Proje.at ve ilk ürünü satranç oyunu

Yorucu geçen bir dönemin ardından programlama dilleri-1 dersinin projesi olarak iki oyunculu bir satranç oyunu yazmamız istendi. 2 kişilik gruplar halinde yapacağımız bu projede grup eşim Ahmet Dursun KELEŞ idi. Projeye başlamadan önce de Ahmet ile yürüttüğümüz birçok değişik olay vardı. Bu projeye başlamadan önce aklıma beraber yaptığımız şeyleri bir çatı altında toplayıp birbirimizden haberdar olarak daha iyi hale getirme fikri geldi ve proje.at ortaya çıktı, ileride ismin değişme ihtimali bulunmakla beraber şu anki adı budur.

Proje.at, üretilen projelerin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini ve yeni projelere ön ayak olmasını sağlamak amacıyla ortaya çıktı.Proje denince akıllara C’de şunu yap C#’da bunu yap gelebilir.Proje bunların aksine bir amaç doğrultusunda yaptığımız her şeyi kapsamaktadır, yani programlamaya has bir proje değil bu. Neticede proje.at[at]gmail.com mail adresini bu işte kullanmak üzere aldık.

Amacımız nedir?

Yapılan bir etkinliğin, düzenlenen bir seminerin afişinin köşesinde, karşınıza gelen bir kodun başında “proje.at id=xxx” şeklinde bir etiket görürseniz:
-Bu proje hakkında beğenmediğiniz şeyleri
-Bu projenin nasıl daha iyi hale getirilebileceği hakkında önerilerinizi
-Eğer etiketin bulunduğu yer bir program koduysa bu kodda anlaşılmayan yerler hakkında sorularınızı (Kodu en iyi yazan anlar mevzusu :) )
-Yapılmasını istediğini yeni proje önerilerini

Kısaca anlaşılacağı üzere içinizden geçen her türlü şeyi proje.at[at]gmail.com adresine ID=XXX konu başlıklı bir maille bildirebilirsiniz. Bu sayede günlük yaşamda karşınıza çıkan ve “Bu da böyle olur mu ne gerek var!” ya da “Bunu acaba niye böyle yapmış?” dediğiniz şeyleri birebir ilgili kişiye ulaştırabileceksiniz. Biz de “Bu iş en iyi bu şekilde olur herhalde!” demeyeceğiz ve eksikleri nelerdir bunları sizlerden öğreneceğiz. Umarım proje.at hedefine ulaşır.

İlk paylaşım
olarak programlama dilleri-1 dersinde yazdığımız satranç oyununun linkini veriyorum, bu projeyi 3 gün gibi kısa bir zamanda her şeyiyle bitirdik. Şimdi ise yine yoğun bir dönemdeyiz ve proje o 3 günde yaptıklarımızla duruyor, dolayısıyla değişken isimleri anlamsız gelebilir veya yorumlar yetersiz görülebilir, gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra versiyon yükseltip yeniden linkini vereceğim.Şimdilik ihtiyacı olanlar yararlansın istiyorum. Satranç oyunumuz “ID=101” etiketli, bu etiketi bildirerek sorularınızı yöneltebilirsiniz..
Bu yazıya Ahmet’in blogundan da erişebilirsiniz.

ID=101 Etiketli Satranç Oyunu

26 Ocak 2009 Pazartesi

Aile İçi Sosyal Paylaşım Sitesi : MyHeritage




Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı filmini izleyenler bilirler, Sirius Black’in ailesinin bir soyağacı vardı bildiğin çınar ağacından ve birisi doğar ya da ölürse kendi kendini değiştirirdi, dallar uzar, yapraklar dökülürdü :) Hep aklımdadır o sahne, bir evin boydan boya duvarlarını kaplayan bir çınar, soyağacı denilince aklıma o gelir. Harry Potter’dakine biraz benzer şekilde size kendi soyağacınızı yaratabileceğiniz bir siteden bahsetmek istiyorum: MyHeritage

MyHeritage Türkiye ofisinde çalışıp da bu siteyi tanıtmamak olmaz diye düşündüm. 34 farklı dil seçeneğiyle dünya genelinde büyük kullanıcı sayılarına ulaşan sitenin Türkçeye çevirisi yapıldı ve uzun süredir Türkçe olarak hizmete sunulmakta. Site şuan 300 milyonu aşkın kişi bilgisini barındırmakta ve yaklaşık 30 milyon üye tarafından kullanılmaktadır. Ülkemizde de yüksek kullanıcı sayılarına ulaşması beklenen site sadece bir soyağacı oluşturma sitesi değil. Soyağacınıza mensup aile bireylerinin birbirleri arasında haberleşmesi, resim ya da video paylaşması gibi birçok gereksinimlerinizi kendi aile siteniz üzerinden yapabiliyorsunuz. Ayrıca aile siteniz üzerinden etkinlik düzenleyip tüm aile bireylerine aynı anda haber verebiliyorsunuz. Tabii ki sitenizden en yakın kimin doğum günü olduğunu ya da en yakın hangi etkinliğin gerçekleştirildiğini resimleriyle birlikte görmeniz de mümkün.

MyHeritage, kullanıcılarının katkısıyla büyüyen bir site. Tahmin edesiniz ki ne kadar çok kişi bilgisi, ne kadar çok soyağacı eklenirse sitenin başarı yüzdesi bir o kadar artıyor. Sıra arkadaşınızla akraba bile çıkabilirsiniz yani =) Mesela siz büyük büyük dedenizi eklediniz (muhtemelen zor olmuştur) ve bir de baktınız ki bu giriş başka bir kimlikle uyuşuyor. İşte yeni akrabalarınızı buldunuz, tebrikler. Ayrıca sitenin arama motoru da gayet başarılı bir şekilde çalışıyor. Arama kriterlerini tüm özelliklere göre ayarlayabilmenizin yanı sıra onlarca kuşak öncesinden bir kişinin, adının ya da soyadının bozulmaya uğraması da düşünülerek aramak istediğiniz sözcüğe büyük bir yüzdeyle uyan sonuçları da karşınıza çıkarabiliyor. Fevkalade doğrusu!

Şu sıralar MyHeritage’e yeni bir özellik daha eklendi ve tanıtımı yapılıyor. Artık sitenize video, ses dosyası ya da doküman koyabiliyorsunuz. Sadece aile bireyleri tarafından ulaşılabilecek olan bu video ya da belgeleri isterseniz tüm kullanıcılara da açık hale getirebiliyorsunuz. Yani güvenli bir video - dokümantasyon portalı olarak da karşımıza çıkıyor artık MyHeritage. Güvenlik demişken soyağacınıza eklediğiniz aile bireylerinin tüm bilgileri gizli tutulmakta ve aile içinden olmayan bir kullanıcı istemediğiniz takdirde bu bilgilere kesinlikle ulaşamamaktadır. Eğer isterseniz soyağacınızı tüm üyelere görünür hale getirmek de sizin elinizde.

Bahsetmeden geçemeyeceğim çok ileri bir yüz tarama ve eşleştirme teknolojisi var bu sitenin. İsterseniz profil resminiz üzerinden hangi ünlülere yüzde kaç benzediğinizi de görebiliyorsunuz. Eğer bu eşleşmeleri de kaydederseniz diğer kullanıcılar sizin bu benzerliğinize 10 üzerinden puan verebiliyorlar. Ama dikkat edin eşleştirme sırasında cinsiyet kısmını ayarlamazsanız karşı cinsten de ünlülere benzemiş olabiliyorsunuz. Hiç hoş değil doğrusu, benim başıma geldi görüldüğü gibi :D

Girin, soyağacınızı ekleyin, belki akraba çıkarız ;)
www.myheritage.com.tr

23 Ocak 2009 Cuma

devam devam devam...

Zorlu geçen bir final dönemi ve başarıyla bitirilmiş bir projenin ardından yine kendimi yazı yazıyorken bulmak güzel bir duyguymuş. Her ne kadar güz yarıyılı benim için pek parlak geçmemiş olsa da bitmiş olması bile insanı büyük ölçüde rahatlatıyor. Okulumuzun ilk defa yarı dönem tatilini tam 4 hafta vermesini fırsat bilerek bu tatili iyi bir şekilde değerlendireyim dedim ve birkaç yere staj başvurusu yaptım. Staja başlamam gereken tarihten birkaç gün önce tam ben umudumu kesmişken (Samsun’a otobüs bileti bakıyordum) bir telefon geldi ve kabul edildiğimi söyledi. Boğaziçi Üniversitesi KOSGEB Teknoloji Geliştirme Merkezi’ndeki “IMOVASYON Bilişim ve Danışmanlık” şirketinde staja başladım. Bayağı güzel bir yer hoşuma gitti açıkçası. Daha fazla detaya da gerek yok zaten sadece tekrar yazmaya başladığımı göstermek istedim =)

Bu arada laptopuma hala bir isim bulabilmiş değilim ve bunun işlerime kötü yansıdığını düşünmekteyim. Yani laptopla ilişkilerim hiç de iyi gitmiyor, söz dinletemiyorum. Mesela bugün Visual Studio yüklerken beni bir hayli zorladı, firewall hatası verdi ve yazdığım web sitesini localhost üzerinden göstermiyor. Ne alakası var demeyin bu tarz sorunlarda bilgisayarınız size anlayışlı davranmalı ve en makul çözümü sunmalı ama benimkisi hala bir yabancılık çekiyor galiba :( Bir isim bulunca daha sıcak ilişkiler içinde olabileceğime inanıyorum. Yardımlarınızı bekliyorum...

3 Ocak 2009 Cumartesi

Bir sabah uyandım...

Bu yazıyı yazmayı mı bekliyordum aylardır yoksa bu yazıyı yazdıracak nedeni mi bilemiyorum. Ama tahmin edebileceğiniz gibi bilgisayarımı aldığımdandır bu yazı. Evet nasıl oldu bilmiyorum ama aldım. Uzun uğraşlar ve araştırmalardan sonra bir sabah uyandığımda "Kimseye güven olmaz, bu işi bugün kendim halletmeliyim" dedim ve büyük bir kararlılıkla gittim, markete gider gibi, kahvaltı bile yapmadan. “Ordan bi’ kısa samsun versene dayı” der gibi ‘ASUS M51VA253dv’ istedim, laptopu kontrol falan ettim sonra parayı verdim kurulumunu da yaklaşık 15 dk. bekledikten sonra elimde koca bir poşetle çıktım dışarı. Yağan yağmurda oksijenin tadını hissettim…

Ama önemli bir sorunum var ki, ben oyuncağıma henüz bir isim bulabilmiş değilim. Yani çok da düşünmeye fırsatım olmadı, böyle kendiliğinden geliversin aklıma diye bekledim ama olacak gibi değil. Ve bu belirsizlik sürdükçe sağlıklı iletişim kuramıyormuşum gibi geliyor bilgisayarımda. Umarım kısa sürede bu kimlik kargaşasına bir son verebilirim. Ayrıca en kısa zamanda aldığım laptopun parça parça incelemesini burada sizinle paylaşacağım.

Bu arada herkese Mutlu Yıllar! Girdiğimiz şu sene umarım hepimiz için bir öncekinden daha iyi (hatta bayağı bir iyi) geçer. 2008’de yapamadıklarımızı, ertelediklerimizi (ki benim çok sayıda var:), bu temiz kocaman sayfa:2009 bahanesiyle gerçekleştiririz umarım. Yeni yılın hepimize mutluluk, başarı ve huzur getirmesi dileklerimle…