14 Aralık 2008 Pazar

İnat Ettim Özür Dilerim

Bir blogcunun klasiğidir "Uzun süre yazamadığım için çok özür dilerim. İş, güç, meşgale, işte biraz da bahane yazamadık haftalardır. Ama artık döndüm aranıza..." vs.. ilerleyen cümleler. Evet ben de yazmadım haftalardır ama inadımdan yazamadım, iş güç dediğin nedir ki, bizim işimiz bu :) . Öyle inatlaştım ki kendimle 'laptop almadan blog yazmayacağım' diye, baktım ki aradan 2 kocaman ay geçmiş ve benim hala bilgisayarım yok. 2 aydır neler çekiyorum bir bilseniz. Kendi bilgisayarım olmadan tek satır kod yazamadan 2 programlama sınavına girdim. Assembly sınavına girmemle çıkmam bir oldu zaten :) Ayrıca 3 tane de C ödevi hazırladım arkadaşların bilgisayarlarında (hepsine tek tek teşekkürler) ki hiçbirini hatırlamak bile istemiyorum. Yani ödevlerden hiçbirini hatırlamak istemiyorum, hemen fesat düşünmeyin arkadaşlarımı seviyorum ben:) Neyse flash belleğimle oradan oraya sürüdüm ödev kodlarını hazırladık bir şekilde. Fakat şu an yaklaşık 7-8 bilgisayarda kalıntılarım var, üzgünüm. 
Laptop alma noktasında yerimde saymıyorum aslında ama memleket meselesi haline geldiğinden midir bilinmez hiç bir zaman alamayacakmış gibi hissediyorum. Aslında siparişini falan verdim paranın da büyük bir kısmını yatırdım ama nedense dolandırılmış hissi hiç gitmiyor içimden :) Şakası bile kötü ama hayırlısı artık :S
Bu yazıyı yazarken, laptopunu kullandığım için arkadaşım Gökhan'a, iki çatal internetini benden esirgemediği için üst kat komşuma ve sesiyle ilham kaynağı olduğu için sevgili Cat Stevens'e sonsuz teşekkürler.
Görüşmek üzere...

9 Ekim 2008 Perşembe

Bilgilendirme Yazısı

Öncelikle merhabalar. Uzun süredir bloguma yazı ekleyemediğim için bir bilgilendirme yazısı koymayı uygun gördüm. Gerek eğitim-öğretim döneminin başlaması gerek Bilişim Kulübü faaliyetleri gerekse de düzenleyeceğimiz Bilişim Günleri etkinliğimizin çalışmaları nedeniyle bloguma vakit ayıramadım. Bunda halen kendime ait bir dizüstü bilgisayarımın olmaması da büyük etken galiba ama önümüzdeki hafta alıyorum inşallah :) Bilgisayar almak için Dolar'ın 1.5 YTL'yi geçmesini bekliyordum şimdi gönül rahatlığıyla kazıklanabilirim. Anlamadığım ülkemizde kriz oluyor Dolar yükseliyor, deniz aşırı Amerika'da kriz oluyor yine Dolar yükseliyor. Olan bana oluyor :) Başka vakit olsa biraz beklerdim fakat dersler yoğunlaştı vizeler yaklaşıyor lablar başladı, benim tek satır kod yazmışlığım yok. Mecbur alacağım artık ucuz ya da pahalı. Neyse sözğm şu ki ara ara birşeyler çiziktireceğim buraya. İlginize teşekkürler . . .

25 Eylül 2008 Perşembe

Herşeyim benim Esmerim

Ben ve kıymetli bilgisayarım hakkında bir arkadaşımın görüşlerini sizinle paylaşmak istiyorum:
"Çoğu zaman nefret ettiğini sevmek zorunda kalmak... Böyle bir durumda hissedebildiğinin sadece masum bir kıskanclık olması.. Evet itiraf ediyorum ben onun Esmer Sevgilisini cok kıskanıyorum! Ona o kadar düşkün ki o varken gözü hiçkimseyi, hiçbir şeyi görmüyor. Ama bence o, esmerden daha fazlasını hakediyor...Aslında anlıyorum, kendisi bir bilgisayar mühendisi adayı olarak bilgisayarını cok seviyor ve hayatının bir parcası olması cok normal. Ama elimde değil kıskanmamak! Yanlış anlaşılmasın teknoloji karşıtı değilim ve sonucta canım arkadasım ekmeğini bilgisayardan cıkartacak. Benim garezim sadece Esmer'e. Isınamadım bir türlü.=) Şükrediyorum şimdilik çünkü yakın bir zamanda aramıza bir de laptop girecek. Sanırım o zaman hayattan tamamen kopar.=) Abarttığım düşünülmesin kendisi evleri taşınırken evden en son Esmer'le birlikte çıkmıştı... en azından kapalıydı Esmer.=) Ben bir arkadaş olarak dayanabiliyorum ama bir sevgili Esmeri'i yok edebilir... Kimse kuma olmak istemez sonuçta.=) Teknolojiyi sevelim ama aşık olmayalım =P"

17 Eylül 2008 Çarşamba

Günlük Yaşantımızdaki Sanal Dünya

Geçen günlerden birinde teknoloji ve internet ile pek arası olmayan annem ile tartışmaktaydık. Tartışmanın temeli internetin 15-20 yaş gurubundakilere etkisi üzerineydi.

Bana göre bu yaş grubu internet ile birlikte erken olgunlaşmakta. Günlük yaşamlarında çok farklılıklarla karşılaşmıyor olsalar da, tehlikeden çirkinliklerden uzak olsalar da internette farklı bakış açısı ve yorumları bulabiliyorlar. Ayrıca bu çeşitlilik içinde kendilerine en uygun, yakın görüşü benimseyip kendilerini şekillendirme imkanı ve zamanları da var. Annem internetin yeterli olmayacağını savunup durmaktaydı. Haklıydı da =) internet bir yere kadar yardımcı olabilirdi. Büyükşehir hayatı, bu hayatta ayakta kalmaya çalışmak, eşyalarına sahip çıkmayı öğrenmek veya bir yerden başka bir yere tek başına gidebilmek bile ayaklarının üzerinde durmayı öğreten etmenler. Komik ama kocası olmadan evden dışarı çıkmaya korkan kadınlarla dolu bir şehir aynı zamanda İstanbul=)

Gençler ise günlük hayatında hiç karşılaşmadığı ve ya muhatap olmadığı insanların varlığını, düşüncelerini interaktif ortamda görmek, okumak kendilerine göre yorumlama fırsatı bulmaktalar. Bu da özellikle lise çağındaki çocukların gelişmesinde, belli bir bölümünün de erken olgunlaşmasında ve sorumluluk almasını sağlamalarında etkili olduğu düşüncesindeyim. Sorumluluk kısmı belki biraz daha az. ÖSS gibi güzide bir sistemimiz varken internetin sorumluluk bilincini aşıladığını savunabileceğimi de pek sanmıyorum =)

Kim ne derse desin aktif olarak internet kullanıcısı olan gençlerin bakış açısının daha geniş olduğunu düşünmekteyim. Her ne kadar interneti sohbet etmek ya da online oyun oynamak için kullansalar da bunu belli bir süre sonra güncel hayatlarına olumlu bir şekilde yansıtabileceklerine inanıyorum. Belki hayran oldukları insanla konuşacaklar ve aslında insanların hiç de göründüğü gibi olmadıklarını internet sayesinde öğrenmiş olacaklar. Belki de izledikleri bir film hakkında yorumlar okuyacaklar, farklı açılardan bakacak ve sahneleri farklı yorumlamayı öğrenecekler. Belki de sadece online oyunlar oynayıp bağımlısı olacaklar ve bunun üzerlerindeki etkilerini yaşayıp görecekler. Ne yaparlarsa yapsınlar kendilerine bir şeyler katmış olacaklar. Hatta şu meşhur bilmem nereli araştırmacılara göre bilgisayar oyunları zeka geliştiriyormuş =)

Bütün bunları neden mi savundum? Çünkü ben kendimde hissettim bu farklılıkları. Ne kadar büyük bir yerde yaşarsanız yaşayın, bütün imkanlara sahip olsanız da internetin size sunduğu “Dünya” çok daha çekici, cezbedici, karışık, yerine göre tehlikeli, bazen sinir bozucu ama sonunda eğitici!

Teşekkürler bat...

12 Eylül 2008 Cuma

Lanetli 1988-89 Jenerasyonu

1988-89 doğumlu jenerasyon lanetlidir diyorum, ama inandıramıyorum kimseyi. Okul hayatıma başladığından beri bana ve yaşıtım bütün arkadaşlara öyle cımbızla seçilmiş olaylar oldu ki yavaş yavaş herkesin inanmasını istiyorum bu uğursuzluğa. Bu olayların birkaç tanesini paylaşayım sizlerle.
İlkokul 5. sınıfın sonunda ortaokula değil de kolejlere gidilebiliyordu ya, işte o hayalini kurduğum kolej sistemi tam bizim senemizde kaldırıldı. Direk aynı okulun 6. sınıfına attılar bizi. Neyse okuduk 3 sene, tam şöyle İstanbul’da bir anadolu lisesini kazanma hayalleri kurarken aynı anda hem şehir içi hem de şehir dışı Anadolu lisesi tercihi yapabilme hakkı kaldırıldı. Biz bu kuralı yedik, çiğnedik, 2 sene sonra saçmalığı anlaşılınca sessizce geri alındı. Mesela ilkokulda 8 yıl boyunca kantinimizde simit-ayran muhteşem ikilisinden başka bir şey satılmazken, biz mezun olunca kantin özelleşip fast-food geldi. Okula kendi paramızla, kuponla bilgisayarlar aldık, daha faresine dokunamadan mezun olduk. Belki bunlar kişisel gelebilir ama eminim bu jenerasyondaki çoğu insanın başına gelmiştir. Sonra lisede 3 sene çalışır çabalarsın ÖSS mantığını yalayıp yutarsın, bir son dakika haberiyle sistemimiz yerini niyetini daha açık belli eden Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı’na bırakır. O sınavda ben bir yere yerleşemedim ama ÖSYS bana öyle yerleşmiş ki bir daha girmek istedim :) Sonra benzer durum ehliyet alırken de başımıza geldi. Tam biz ehliyet alacağız, ama duuurrr… Öyle kolay mı çat diye, biz şanssızlar değil miyiz? Bize bir farklılık, bir zorluk yok mu ? Tamam rahat olun var tabi ki. Biz ehliyeti alalım, 2 sene de stajyer olalım. İyi, eh iyii, iyiii... :) Ben bu uygulamayı biraz şans ve açıkgözlülükle kıl payı sıyırdım geçtim neyse ki.
Ve günümüze dönelim. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği öğrencilerine 1. sınıfta programlamaya giriş amacıyla yıllardır Pascal dilini göstermekteydiler. Ben ve jenerasyonum da şuan piyasada neredeyse kullanılmayan bu dili 1 sene boyunca gördük öğrendik. Ardından önümüzdeki eğitim senesinde 1. sınıflara Pascal yerine bilişim sektöründe halen kullanılmakta olan ve bizim 2. sınıfta göreceğimiz C Programlama Dilinin öğretileceği duyuruldu. Aslında uzun süredir kullanılmayan Pascal’ı üniversitemiz derslerden çıkarmayı yıllardır düşünüyordu fakat bizim jenerasyonun 2. sınıfa geçmesini bekledi nedense :)
Size de öyle gelmiyor mu, bu kadarı da fazla dedirtmiyor mu? Belki de ben haksızımdır, belki de bu olaylar sadece benim başıma geliyor, sadece ben bu kadar abartıyorumdur. Ne diyeyim, umarım öyledir…

4 Eylül 2008 Perşembe

Çocukluğumun Oyunu : Prehistorik 2

“80’lerin sonunda 90’ların başında çocuk olmak…” diye uzayıp giden cümlelere mutlaka rastlamışsınızdır. Ben de o başlığın altına 1.17 MB’lık bir oyun eklemek istiyorum: Prehistorik 2. Elinde sopası, başında 3 tel saçı olan, bazen uçan bazen kaçan, koşmaktan yorulmayan ama durunca nefes nefese kalan bir mağara adamı o. Ve tabii ki öyle boşuna savaşmıyor balta girmemiş ormanla, yabani hayvanlarla. Kurtarması gereken bir ailesi var mağara adamımızın. 2 boyutlu olan oyunumuz gerçekten çok akıcı. Gittikçe zorlaşan 10 bölümden ve 2 zorluk derecesinden oluşuyor. Yaratıklardan biri size dokunup canlarınızdan biri gittiğinde elektriğe çarpılmış gibi önce iskeletiniz gözüküyor sonra kemiklerinizden 6 tanesi etrafa saçılıyor, o saçılan kemiklerin tamamını geri toplayabilirseniz giden canınız geri geliyor. Ama dikkat edin kemikleri toplayacağım diye bir canınızdan daha olmayın, sonra ortalık kemik kaynıyor. Oyunda nereye vursanız sanki bir gizli geçit çıkıyor ya da puan kazandıracak eşyalar. Bir de BONUS kelimesinin 5 harfini topladığınızda gökten kocaman içi dolu bir buzdolabı düşüyor. Eğer bütün canlarınızı kaybederseniz sonunuz biraz hazin oluyor. Ormandaki hayvanlar (ki bunların arasında penguen dahi var) sizi kaynayan bir kazana atıp, etrafınızda dans ediyorlar.
Bana ilk bilgisayar alındığında o siyah ekranda (ki sonradan adını DOS olduğunu öğrendim) ilgili klasöre girip PRE2 komutuyla başlattığım ve haftalarımı harcadığım ilk oyunum. Bir dükkanda kabarık, mavi “PC-Oyun” etiketli oyun klasöründen (ki bu klasörde oyunlar disket sayısına göre sıralanmış) beğendiğim tek disketli (yani en ucuz yollu) oyundu kendisi. Birkaç gün önce nostalji olsun diye tekrar oynadım. Hala güzel bence, tavsiye ederim. Bir arama motoruna 'Prehistorik 2' yazarsanız çıkan sonuçlardan birinden indirebilirsiniz. Şimdi linki verip de kalabalık etmek istemiyorum, isteyen girsin baksın :)

31 Ağustos 2008 Pazar

Ağustos Ayının Anket Sonuçları

Ağustos Aynın Anketi:
Arama motorlarında anahtar kelimenizi yazdınız. İlk sayfada aradığınızı bulamazsanız;
-Anahtar kelimemi değiştirir, yeni arama başlatırım             : 26 oy %65
-Sonraki sayfalara doğru ilerleyerek aramaya devam ederim: 14 oy %35
Toplam Katılımcı:40

Öncelikle blogumda geçtiğimiz ayın anketine katılan tüm okuyucularıma teşekkür ediyorum. Aslında bu anket sonuçları biraz ilginç bir konuyu ortaya çıkardı. Gençlerimiz artık internette daha sabırsız olmaya başlıyor galiba. Aslında bilişim sektörünün işi biraz da bu galiba, işleri olabildiğince kolaylaştırmak. Katılımcıların %65'i anahtar kelimesinden emin olamadığından mıdır yoksa aradığının ilk sayfada olmamasına inanamadığından mıdır bilinmez, "farklı bir anahtar kelimeyle yeni bir arama başlatırım" demiş. Katılımcıların %35'i ise "Ben anahtar kelimemden eminim, belki 2. belki 3. sayfada mutlaka bulacağım" diyerek sabırla aramasına devam ediyorlar demekki.

29 Ağustos 2008 Cuma

Bilişim Günleri'08


Yıldız Teknik Üniversitesi Bilişim Kulübü olarak Bilişim Günleri’08 etkinliğimiz için çalışmalarımız büyük bir hızla devam ediyor.Rektörlük seçimlerinden dolayı tarihin netleştirilmesinde ufak tefek sorunlarımız vardı.Uzun bir süreçten sonra tarihimizi netleştirdik: 12-13-14 Kasım 2008


Bilişim dünyasından alanında lider firmaların katılımıyla gerçekleştirilecek olan Bilişim Günleri’08 etkinliğimizde tüm bilişim meraklılarını bir araya getiriyoruz. Alanında uzman konuşmacılardan derlenmiş oturumların yanı sıra sürpriz organizasyonların ve yarışmaların da bulunacağı etkinliğimize genç-yaşlı tüm bilişim meraklıları davetlidir. Bilişim sektörünün son yeniliklerinin de tartışılacağı bu plartforma sizleri de bekliyoruz.


Bilişim Günleri’08 ile ilgili tüm aşamaları, etkinlikle ilgili detayları, konuşmacıları ve gerçekleşecek oturumları buradan önceden öğrenebileceksiniz.

26 Ağustos 2008 Salı

Pascal ölmemiş ki . . .

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde 1. sınıfta Bilgisayar Mühendisliği öğrencilerine BBG (Bilgisayar Bilimlerine Giriş -başka bir şey gelmesin aklınıza-) dersinde Pascal Programlama Dili gösterilmektedir. Biz ilk sene bu dersi aldığımızda Pascal dilinin yazılım sektörünün demodeleri arasına karışmış olmasından şikayet edip durduk. Gerçekten de Pascal sektörde artık pek kullanılmayan, yerini daha güncel olanlara bırakmış bir dildir. Ama o kadar da pabucu damda değilmiş açıkçası. Son zamanlarda yükselişe geçen seçkin bir firmanın multimedya video oynatıcısı olarak piyasaya sürdüğü programın Haziran,2008’deki son sürümünde Pascal’dan fazlasıyla yararlanılmış. Programın işleyişi, kullanıcı ve program verilerinin depolanması gibi konularda Pascal’da satırlar dolusu kod yazılmış. Kodlara şöyle bir göz attığınızda da yıl içerisinde derslerde öğrendiğimizden pek farkı görünmüyor. Yanlış anlaşılmasın, bunu, gidin Pascal öğrenin diye sizinle paylaşmıyorum, sadece, bu dili bilen arkadaşlara, Pascal’ın hala sektörde az da olsa söz sahibi olduğunu göstermek istedim. =)

9 Ağustos 2008 Cumartesi

En büyük hayalim: Uçurtma

Ben hiç uçurtma uçuramadım, hiç rüzgarla omuz omuza verip göklere hakim olamadım. Uçurtmamın her yükselişinde gülücükler saçamadım etrafa. Bir yerlerde baba-oğul uçurtma uçuranları görsem hep özentiyle baktım ve büyük umutla bekledim havalanabilmesini. Yine de mutlu ediyordu o çocuğun renkli kahkahası, babanın kahraman edasıyla oğlunun gözünde parlayışı... Benim hep kuzey-batıdan esen rüzgarlarım oldu, arada da nereden geldiği belli olmayan poyrazlarım. Bazen elimde bir uçurtma hayal ederek koştuğum da oluyordu bir sabah esintisinde ve koşarken şarkılar söylediğim. Ayağım takıldığında tutacak bir el olmuyordu bazen, bazen ayağa kalkmamı gerektirecek nedenler de... Ama hayallerim vardı benim. Yeşil-beyaz kuyruklu, sarı gövdeli, kocaman gülümseyen ve gülümsemesiyle güneşi kıskandıran bir uçurtmam vardı o hayallerimde ve bazı sabahlar onunla uyandığım rüyalarım: “Uçur beni papatya, kessene ayaklarımı yerden, uçursana beni, uçsana..!
Hani sorarlar ya en büyük hayalini, en büyük hayalim hala aynı benim: O sabah esintisinde, güneşin ilk tebessümlerinde uçurmak papatyamı ve uçmak o tepenin eteklerinde... :)

7 Ağustos 2008 Perşembe

i:=i+1

“Aga bütün matematiğim alt üst oldu bırak anlatma daha!” İlk defa Bilgisayar Bilimlerine Giriş 1 dersini alacak bir arkadaşıma ön bilgi olsun diye Pascal dilini özetlemeye başladıktan yarım saat sonra arkadaşımın bu nidasıyla önce uzun bir sessizliğe gömüldüm sonra tutamadım koptum, kendimi yerde buldum :D Aslında haksız da değildi hani biraz düşününce. i:=i+1 diyoruz, çocuk 2.sınıf matematik bilgisiyle bunca sene sonra çelişince normaldi hani verdiği tepki. İlk duyuşta biraz kavraması güçtü yani. Bir de ben öyle bize 2 ayda öğrettiklerini yarım saatte damdan düşer gibi anlatınca, herhangi bir programı çalıştırmaktan başka detayına inmemiş bir insana yaptığım biraz acımasızdı kabul ediyorum. Ama sonraları yavaş yavaş alışmaya başladı tabii ki. Olayı kavradı yani:

- Abi şimdi o i'ler sadeleşmiyor yani öyle mi? Atanıyor falan diyosun..

- Yok sadeleşmiyor. İşte soldaki karaktere atama yapılıyor, mesela orada i o anki değerinden 1 fazlasına atanıyor

- İyiymiş...

- Di mi? :)

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Giriş, (Gelişme), (Sonuç) .

Türk Edebiyatı aşığı olan emekli bir edebiyat öğretmeninin oğlu olarak bu bloga bir kompozisyon gibi başlamak istedim. Giriş kısmını hayatta da olduğum gibi acemice yapıyorum, olduğu kadar artık. Aslında bu yazı bir "Ben Geldiiim, Hoşgeldiiin !" yazısı değildir. Dediğim gibi prosedurde ne yazılıysa onu yapıyorum. Ama bu prosedurun programlama dillerindekinden farkı; ben bunu yarın birgün ' procedure giris; ' olarak kullanma ihtiyacı duymayacağım. O zaman bu gereksiz bir procedure oldu derseniz de haksız sayılmazsınız. Bu giriş kısmını pek uzatmayı düşünmemiştim aslında, ama edebiyatı seven bir bilgisayar mühendisinden böyle şeyler duymak tuhaf olmasa gerek...
Neyse hoşbulduk, hoşbulduk . . . ;)